Bugün yaşadığımız dramın bir benzerini yaşayıp da ölü sayısı bugünkü kadar fazla olmadığından hayatımıza çok daha kısa sürede kaldığımız yerden devam ettiğimiz bir başka elim olay hakkında, 2009 yılında gazeteci.tv internet sitesinde yazdığım bir yazıyı aradan 5 yıl geçmesine rağmen insanı sinir edecek derecede güncel kaldığı için sizlerle paylaşmak istedim nacizane.
5 yıllık bir yazının bugün güncel kalması benim ileri görüşlülüğümden
değil elbette. Bulunduğumuz ülkede saatlerin saat yönünde değil geriye
doğru işlemesinden kaynaklanıyor. Öyle olunca da ne haberler eskiyor
memlekette, ne köşe yazıları... Ne yetkililerin söyledikleri, ne de
takdiri ilahi...
ÇOCUK PROGRAMLARINDAKİ GRİZU GERÇEĞİ
Belirtmeyi unuttum, izlediğim çocuk programı dış kaynaklıydı... Belki de yaşadığımız bu çağdışı ölümlerin asıl nedeni budur. Ne dersiniz?...
ÇOCUK PROGRAMLARINDAKİ GRİZU GERÇEĞİ
12 Aralık 2009, 10:49
Son günlerde kendi içinde çelişkilerle dolu ne çok haber izliyoruz farkında mısınız...
Şiddete ihtiyaç duymasınlar diye bir çok taviz vermeye meylettiğimiz teröristler, inadına en çirkin eylemleri ni sürdürmekte sakınca görmüyor...
Kürt
vatandaşlarımızı temsil etme hakkını nereden bulduğu belirsiz bir
partinin, hukuk dışı eylemleri nedeniyle kapatılması bazı aydınlarımız
tarafından, hukuk devletinin teminatı demokrasi adına utanç verici
bulunuyor.
2 cephede savaşa devam eden bir ülkenin yakışıklı lideri, teşvik baabında nobel barış ödülüne layık görülüyor.
Ve bir havayolu şirketinin çılgın patronu Aya yolculuk lansmanı düzenlerken, medeniyetlerin beşiği bir ülkeden, grizu patlaması gibi çağdışı bir ölümün soğuk haberi ajanslara düşüyor. Üstelik dünyaya hükmetmiş bir imparatorluğa bir zamanlar başkent olmuş bir ilimizden geliyor: Bursada meydana gelen grizu faciasında 19 kişi tünelin ucundaki ışığı göremeden yitip
gidiyor... Bir Tokat gibi yüzümüze çarpan, yok hayır sırtımızdan vuran o
hain saldırıda 7 gencimizi henüz toprağa vermişken... Acıların
büyüklüğünün ölülerin sayısına mukabil olduğu yanılgısını yaşatan birer
sayıya dönüştüler an itibarıyla. Daima bir öncekinin daha anlamsız hale
geldiği acılar borsasında şimdilik birer dipler, ama eninde sonunda birer hatıra olacaklar.
Hepimizin
bir gün ölecek olması, ölen çocukların alnında öyle yazması, düşmanın
önüne kahramanca atılmaları veya hain bir pusuya mecbur kalmaları bu
ölümlere ve acılara alışmamıza bahane olabilir mi? Kişibaşına düşen
milli gelirin, kişi başına düşen tazminatı olduğu gibi, gözyaşlarını da
azaltması mazur görülebilir mi? Büyük bir hızla yeni bebeklerin doğması
ölen gençlerin tesellisi olabilir mi? Öldükten sonra yardım yarışına girmemiz şehit çocuklarımızın kırgınlığını giderir mi? Kürtçe televizyonun serbest bırakılması artık hiç televizyon izlemeyecek Kürtçe ağıtlar yakan Şehit Anasının acısını azıcık hafifletir mi?
Her
sabah işe helalleşerek giden meslek gruplarını n var olduğu bir ülkede
kömür çıkarmanın daha medeni yollarının olduğunu anlatmak, ülkenin pek
mühim gündeminde, hatırı sayılır sayıda ölüm olmadıkça yer bulamıyorsa,
biz bu anlamsız sorulara daha çooook kafa yoracağız belliki... Özel
haber servislerinin en muteber işlerinin, "Güvenlik Zaafiyeti" adı
altında askere saldırmak olduğu bir ülkede, grizu patlamasının, medeni ülkelerde önceden tespit edilebilen bir kaza türü olduğu ve ondan baretle veya uyarı levhaları ile korunulamayacağını çocuk programlarından öğrenebiliyoruz ne yazık ki...
Talihin garip bir cilvesi , ya da bana bu yazıyı yazdıran tesadüf, dün akşam, ölüm haberleri alt yazıda kayarken vuku buldu. Zaplarken uğradığım bir Çocuk Kanalındaki bir bilim programında "grizu patlaması nasıl meydana gelir?", "bunu önlemek için
bilim adamları ve maden şirketleri ne yapar?" gibi sorular
yanıtlanıyordu. Çocuklara tatlı tatlı anlatılan bu bilimsel gerçekler bende, takdir edersiniz ki yoğun bir öfke nöbetine yol açtı.
"Eskiden", diyordu programın sunucusu, "Çok eskiden grizunun tespit edilmesi için madene bir delikanlı girer elinde bir meşale ile patlama olup olmadığını kontrol ederdi." Bu görüntüler ellerinde güncel görüntü bulunmadığından olacak, canlandırma tekniği ile siyah beyaz veriliyordu. Şöyle
devam ediyordu anlatmaya sunucu : "Bugün ise modern teknoloji
sayesinde, ortamdaki metan gazını tespit eden bilgisayar donanımları
var. Yeraltı galerilerinde son derece basit bir teknoloji ile yaratılan
sert hava akımı ise metan gazını, patlama yaratacak boyuta erişmedem
uçuruyor. Bunun dışında 70 santim genişliğinde bir robotla tüneller kolayca kazılabiliyor. Hatta tüm bunlarla yetinmeyen bazı ülkeler kömür madenlerini üstü açık hale getirerek riski tümüyle ortadan kaldırdılar. "
Neden bütün bunları bir çocuk programından izlemek zorunda kalıyoruz sizce?
Reklamverenlerin
mühim ürünlerini pazarladıkları o altın saatlerde öğürene kadar baş göz
etme programlarını izleyebilelim diye mi... Analar daha çok delikanlı
doğurur , onlara bir şey olursa da kadirşinas halkımız para yardımı
yapar nasılsa... Veya maden şirketleri suratları kömüre bulanmış, gözleri ışıl ışıl parlayan insanları, sabit giderler kapsamında gördüklerinden mi... Yoksa madenlerimiz, tıpkı diğer bir çok işyeri gibi yeterince iyi denetlenmediği için olabilir mi?...
Bu
sabah gazeteyi açıyorum, haberin beni hiç şaşırtmayan ayrıntılarını
öğreniyorum. Taaa Ocak ayında yapılan denetimde tespit edilen eksiklerin
giderilmesi için maden şirketine yıl sonuna kadar süre verilmiş.
Şirkete tam 12 ay süre tanınmış, 365 koca gün. Sürenin bitimine 20 gün
kala bu "talihsiz kaza" meydana gelmiş. 345 gün boyunca herhangi bir
olay (kaza demiyorum artık) yaşanmaması bile mucize değil mi... Firma 1
yıldır düzeltemediği koşulları 20 günde düzeltebilir miydi sizce? Baretler ve uyarı levhaları patlamaya daha fazla engel olabilir miydi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fikirlerinizle katkıda bulunmak ister misiniz? Doğrudan buraya yazabilir, veya yazarın kendisine lerzanozder@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Yeni yayın eklendiğinde haberdar olmak isterseniz google+ ikonunu tıklamanız yeterlidir.