İster konuyu bir oyun olarak görüp arkadaşlarınızla iddiaya
girmiş olun, ister toplanan paranın miktarını insanlık adına onur kırıcı bulun,
siz hepiniz bir sinir sistemi hastalığı olan “Amiyotropik Yanal Skleroz” (ALS) hastalığına dikkat çekmek için yapılan kampanyanın başarısına ortaksınız,
kendinizle gurur duyabilirsiniz.
Hafızamızdaki karşılığı bir takım harflerden ibaret olan bir
hastalığı bu gibi önemsiz konuların
kendisine kolay kolay yer bulamadığı gündemimize
soktu.
Bir kampanyanın, projenin, yarışın, seçimin ya da her neyse, başarılı olması sizce
neye bağlıdır?
Toplanan para miktarına mı? Bir önceki yıla göre yapılan
ciroya mı? Yarışın kaçıncı sırada bitirildiğine mi? Alınan oy sayısına mı?
Bu sorulara verilen cevaplardan biri, hiç biri veya hepsi olabilir size
başarıyı getiren. Yeter ki amacınız
belli olsun.Şunu demek istiyorum. Eğer böylesi bir kampanyada amacınız para
toplamaksa başarı elde ettiğiniz miktarla sınırlıdır. Yok eğer itibarsa,
farkındalıksa, bir sorunu belletmekse, parayla ölçülemeyecek bir başarı kazanmışsınız
demektir.
Her ne kadar Özdemir Erdoğan’ın “Paranın ne önemi var, mühim
olan insanlık” dediği güzel şarkısı ile büyüsek de bizde paranın her şeyi çözdüğüne dair, moda tabiri ile bir “çekirdek
inanç” var. İnkar etsek de her şeyi para
ile ölçüyoruz. Yürütücülerinin asıl
amacını sorgulamadan bize göre dişe dokunur miktarda para toplanmadı diye bir
kampanyayı hafife alıyor, küçümsüyoruz.
Oysa uzaydan
geldiğine inandığımız bir hastalıkla bazılarımızın güle eğlene katıldığı
bazılarımızın burun kıvırdığı o kampanya sayesinde tanıştık. Sayısız tweet,
sayısız haber, sayısız hashtagde başımıza asla gelmez sandığımız o hastalığın
harfleri diziliydi. Haber bültenleri kan ve vahşet görüntülerine bu sayede ara
verip eğlenceli bir şekilde ALS’ye atıf yaptı. Hastalığa dair merak ettiğimiz
ne varsa bir tıkla önümüze geldi. Ve bu bilinmez hastalığa karşı
farkındalığımız yükseldi.
Şimdi yerinde yeller esen bir bakanımızın kanser tedavisi
gören genç kızın yardım talebini yanlış anlayıp eline para tutuşturması gibi
her sorunu para ile çözeceğine inanan inandırılan bizler bunu algılamakta elbette
zorluk çekiyoruz.
Öyle olmasa 301 canımızı feda ettiğimiz, hepimizi ortak bir
acıda birleştiren SOMA’nın yaralarını para toplayarak çözme gayretine ve
gafletine düşer miydik hala?
Yaşam odalarının 21. Yüzyılda bir madenin olmazsa olmazı
olduğunu birilerine anlatabilmek, ilgili yasanın meclisten geçirilmesini
sağlamak ve geride kalanların üzüntüsünü bir nebze hafifletmek için, paraya değil,
bir kaç bin buz dolu su kovasına ihtiyaç yok mu sizce de?
Lerzan Özder, 26 Ağustos 2014, İstanbul
Lerzan Özder, 26 Ağustos 2014, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fikirlerinizle katkıda bulunmak ister misiniz? Doğrudan buraya yazabilir, veya yazarın kendisine lerzanozder@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Yeni yayın eklendiğinde haberdar olmak isterseniz google+ ikonunu tıklamanız yeterlidir.