26 Ağustos 2014 Salı

BUZLU SUYLA GELEN "GÜZELLİK"

Bir kova buzlu suyu başınızdan aşağı dökmeyi bir kez olsun siz de aklınıza getirdiniz mi? Yoksa işin suyu çıktı diye düşündüğünüz için sosyal medyada konuya ilişkin yapılan paylaşımlardan rahatsız mı oldunuz?

İster konuyu bir oyun olarak görüp arkadaşlarınızla iddiaya girmiş olun, ister toplanan paranın miktarını insanlık adına onur kırıcı bulun, siz hepiniz bir sinir sistemi hastalığı olan “Amiyotropik Yanal Skleroz” (ALS) hastalığına dikkat çekmek için yapılan kampanyanın başarısına ortaksınız, kendinizle gurur duyabilirsiniz.

Toplanan para miktarını açıklayarak PR yaptığını sanan ALS Derneği bile bu başarının bir çığ gibi büyümesine engel olamadı ve Dünyayı  bir siklon fırtınası gibi çepe çevre etkisi altına alan buzlu su duşu (ice bucket challenge) eylemleri amacına çoktan ulaştı.
 
Hafızamızdaki karşılığı bir takım harflerden ibaret olan bir hastalığı  bu gibi önemsiz konuların kendisine  kolay kolay yer bulamadığı gündemimize soktu.

Bir kampanyanın, projenin, yarışın,  seçimin ya da her neyse, başarılı olması sizce neye bağlıdır?
Toplanan para miktarına mı? Bir önceki yıla göre yapılan ciroya mı? Yarışın kaçıncı sırada bitirildiğine mi? Alınan oy sayısına mı? 

Bu sorulara verilen cevaplardan biri, hiç biri veya hepsi olabilir size başarıyı getiren.  Yeter ki amacınız belli olsun.Şunu demek istiyorum. Eğer böylesi bir kampanyada amacınız para toplamaksa başarı elde ettiğiniz miktarla sınırlıdır. Yok eğer itibarsa, farkındalıksa, bir sorunu belletmekse,  parayla ölçülemeyecek bir başarı kazanmışsınız demektir. 

Her ne kadar Özdemir Erdoğan’ın “Paranın ne önemi var, mühim olan insanlık” dediği güzel şarkısı ile büyüsek de bizde paranın her şeyi  çözdüğüne dair, moda tabiri ile bir “çekirdek inanç” var.  İnkar etsek de her şeyi para ile ölçüyoruz.  Yürütücülerinin asıl amacını sorgulamadan bize göre dişe dokunur miktarda para toplanmadı diye bir kampanyayı hafife alıyor, küçümsüyoruz.

Oysa  uzaydan geldiğine inandığımız bir hastalıkla bazılarımızın güle eğlene katıldığı bazılarımızın burun kıvırdığı o kampanya sayesinde tanıştık. Sayısız tweet, sayısız haber, sayısız hashtagde başımıza asla gelmez sandığımız o hastalığın harfleri diziliydi. Haber bültenleri kan ve vahşet görüntülerine bu sayede ara verip eğlenceli bir şekilde ALS’ye atıf yaptı. Hastalığa dair merak ettiğimiz ne varsa bir tıkla önümüze geldi. Ve bu bilinmez hastalığa karşı farkındalığımız yükseldi. 

Şimdi yerinde yeller esen bir bakanımızın kanser tedavisi gören genç kızın yardım talebini yanlış anlayıp eline para tutuşturması gibi her sorunu para ile çözeceğine inanan inandırılan bizler bunu algılamakta elbette zorluk çekiyoruz. 

Öyle olmasa 301 canımızı feda ettiğimiz, hepimizi ortak bir acıda birleştiren SOMA’nın yaralarını para toplayarak çözme gayretine ve gafletine düşer miydik hala?  

Yaşam odalarının 21. Yüzyılda bir madenin olmazsa olmazı olduğunu birilerine anlatabilmek, ilgili yasanın meclisten geçirilmesini sağlamak ve geride kalanların üzüntüsünü bir nebze hafifletmek için, paraya değil, bir kaç bin buz dolu su kovasına ihtiyaç yok mu sizce de?

Lerzan Özder, 26 Ağustos 2014, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Fikirlerinizle katkıda bulunmak ister misiniz? Doğrudan buraya yazabilir, veya yazarın kendisine lerzanozder@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Yeni yayın eklendiğinde haberdar olmak isterseniz google+ ikonunu tıklamanız yeterlidir.