25 Haziran 2014 Çarşamba

KÖTÜNÜN İYİSİNİ SEÇMEK…



Yapılan bazı araştırmalar satın alma kararlarımızın %97’lik bölümünü duygularımızın verdiğini ortaya koyuyor. Bunu şiddetle reddedenlerden iseniz şunu ekleyeyim:  Aklınızla verdiğinizi düşündüğünüz kararları dahi aslında önce duygularınız belirliyor. Sonra siz pişmanlık duymayın diye mantığınız devreye girip aldığınız kararın ne kadar da doğru olduğunu ispatlayarak vicdanınızı rahatlatmaya çalışıyor. 



(Konunun önemini bilen pazarlama ve reklam endüstrisi ürünlerin renklerinden biçimlerine, raf düzenlemesinden satış deneyimine eşlik eden müziğe, duygularımızı ve hatta bilinçaltımızı tavlamaya yönelik türlü taktik geliştiriyor, büyük paralar harcıyor.)

Satın alma kararı ile bir partiye oy verme kararı arasında bir fark var mı sizce?  Gönül isterdi ki olsun, ama maalesef yok. İnsanlar geleceklerini belirleyecek kararları mantıklarını kullanarak, eşe dosta danışarak, hesap kitap yaparak almıyor.

Gel gelelim, bizim ülkemizde yaptığımız seçimlerin arka planında yatan nedenlerin, bir şampuan satıcısı kadar farkında olmayan partiler, yıllar yılı kendi hesapları tutsun diye tutkularımızı harekete geçirmeyen ürünleri politika marketindeki rafların en albenili köşesine koymakta sakınca görmediler. Ruhumuza hitap etmeyen metinlerle bir süre beynimizi yıkayıp piyasaya sürdükleri ürünü satın almamızı beklediler.  Bizim de insan olduğumuzu ve duygularımız bulunduğunu fark ettiklerinde ise akıllarına gelen yegane duygu korkuydu. Tüm stratejilerini korkularımız üzerine kurdular.

Komünizm geliyor diye eline kuran alanlara kucak açtık milletçe. Ülke dağılmasın diye hafif ırkçı söylemleri sineye çektik. Oylar ziyan olur diye kadınları yok saydık. Eşcinsellere, çevrecilere, liberallere, hayvanseverlere… Bu ülkede ötekilere sahip çıkan bir çok partiye, kalbimiz sizinle, deyip oyumuzu hep başkalarına verdik. Öyle ya kazanılamayacak yarışa girmek hiç de akıllıca değildi. İçten içe kızdık bile onlara. O %1lik oylar yüzünden bu yıl da gelmedi bahar diye daima hayıflandık. Kötü gelip de bizi yemesin diye kötünün iyisine oy vermekten avuçlarımız nasır bağladı.

Son birkaç seçimdir işin tadı iyice kaçtı. Rakip firma pazarda tekel haline gelmesin diye, içimize sinmeyen ürünlere tonlarca para verdik. Hiç hazzetmediğimiz tıraş sabunu markasını evimize sokar olduk. Annemizin margarinine, rakibin yağları piyasayı tarumar etmesin diye usulca veda ettik.Yüreğimize taş bastık da, memleketten gelen halis muhlis ev yapımı sucuğun yerine az baharatlı ithal salamı soframıza buyur ettik. 
Aman rakip kazanmasın, aman oylar ziyan olmasın, aman liderimiz küsmesin diye diye sandıklara gittik her seferinde. Zaman zaman aslımızı inkar ettik. Zaman zaman hiç hoşlanmadığımız kimselere oy verdik. Oy verilmesi için propaganda bile yaptık.

Biz rakip firmaya karşı saflaştıkça o da kendi müşterisini hizaya sokmakta giderek ustalaştı. Pazarı teslim etmemek için Çanakkale geçilmez taktiği uygulayarak  yerini daha da sağlamlaştırdı.

Maazallah şeytana uyup da yanlış bir tercih yaparsak ne mi oluyor? Zaman içerisinde birer matematik profesörüne dönüşmüş olan yeni model siyasetçilerimiz seçimden önce yaptıkları bakkal hesabı sandıktan çıkanla uyuşmayınca hatayı yaptıkları hesapta değil, o hesaba uygun davranmayan seçmende, yani bizde buluyorlar. Kendilerine oy vermeyen herkesi aptallıkla, sorumsuzlukla suçluyorlar. Aynaya bakıp kendilerine çeki düzen vermek yerine seçmeni eğitmeye kalkıyorlar.

Bize de her seçimden önce sandıkları kadar aptal olmadığımızı kanıtlamak için doğru tercihe mühür basmak düşüyor. Her seçimden önce vicdanımızla baş başa kalıyoruz.  

Ve ne yazık ki o doğru tercih hep kötünün iyisi olmak zorunda kalıyor. En kötüsü gelmesin diye gönlümüzdeki iyiye ihanet edip kötünün iyisine razı oluyoruz.  

Oy vereceğimiz adayı googledan araştırmak mecburiyetinde kalıyoruz. Zamanla severiz diye kendimizi avutuyoruz.  

Ehven-i şere razı oluyoruz. Ehven-i şerin şerlerin en kötüsü olduğunu hiç düşünmeden;
Bir kez daha sandığa gidiyoruz…

Lerzan Özder, 25.06.2014, İstanbul

“Ehven-i  Şer şerlerin en kötüsüdür“ "Kötünün iyisi kötülerin en kötüsüdür" Mustafa Kemal Atatürk'ün Sivas Kongresi'nde "Amerikan mandası" ve "İngiliz himayesi" arasında hangisi ehveni şerdir diyerek tercih yapmaya çalışanlara verdiği tarihi cevaptır. Cümlenin kaynağı hakkında başka rivayetler de bulunabilir ancak Kemal Atatürk’ün kullandığı bağlam ruhuna en uygun olandır. Yazıda kastedilen anlam da tam olarak budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Fikirlerinizle katkıda bulunmak ister misiniz? Doğrudan buraya yazabilir, veya yazarın kendisine lerzanozder@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Yeni yayın eklendiğinde haberdar olmak isterseniz google+ ikonunu tıklamanız yeterlidir.