Yapılan bazı araştırmalar satın alma kararlarımızın %97’lik bölümünü duygularımızın verdiğini ortaya koyuyor. Bunu şiddetle reddedenlerden iseniz şunu ekleyeyim: Aklınızla verdiğinizi düşündüğünüz kararları dahi aslında önce duygularınız belirliyor. Sonra siz pişmanlık duymayın diye mantığınız devreye girip aldığınız kararın ne kadar da doğru olduğunu ispatlayarak vicdanınızı rahatlatmaya çalışıyor.
(Konunun önemini bilen pazarlama ve reklam endüstrisi ürünlerin renklerinden biçimlerine, raf düzenlemesinden satış deneyimine eşlik eden müziğe, duygularımızı ve hatta bilinçaltımızı tavlamaya yönelik türlü taktik geliştiriyor, büyük paralar harcıyor.)
Satın alma kararı ile bir partiye oy verme kararı arasında bir fark var mı sizce? Gönül isterdi ki olsun, ama maalesef yok. İnsanlar geleceklerini belirleyecek kararları mantıklarını kullanarak, eşe dosta danışarak, hesap kitap yaparak almıyor.
Gel gelelim, bizim ülkemizde
yaptığımız seçimlerin arka planında yatan nedenlerin, bir şampuan satıcısı
kadar farkında olmayan partiler, yıllar yılı kendi hesapları tutsun diye
tutkularımızı harekete geçirmeyen ürünleri politika marketindeki rafların en
albenili köşesine koymakta sakınca görmediler. Ruhumuza hitap etmeyen
metinlerle bir süre beynimizi yıkayıp piyasaya sürdükleri ürünü satın almamızı
beklediler. Bizim de insan olduğumuzu ve
duygularımız bulunduğunu fark ettiklerinde ise akıllarına gelen yegane duygu
korkuydu. Tüm stratejilerini korkularımız üzerine kurdular.
Komünizm geliyor diye eline kuran
alanlara kucak açtık milletçe. Ülke dağılmasın diye hafif ırkçı söylemleri
sineye çektik. Oylar ziyan olur diye kadınları yok saydık. Eşcinsellere,
çevrecilere, liberallere, hayvanseverlere… Bu ülkede ötekilere sahip çıkan bir
çok partiye, kalbimiz sizinle, deyip oyumuzu hep başkalarına verdik. Öyle ya
kazanılamayacak yarışa girmek hiç de akıllıca değildi. İçten içe kızdık bile
onlara. O %1lik oylar yüzünden bu yıl da gelmedi bahar diye daima hayıflandık.
Kötü gelip de bizi yemesin diye kötünün iyisine oy vermekten avuçlarımız nasır
bağladı.
Son birkaç seçimdir işin tadı
iyice kaçtı. Rakip firma pazarda tekel haline gelmesin diye, içimize sinmeyen
ürünlere tonlarca para verdik. Hiç hazzetmediğimiz tıraş sabunu markasını
evimize sokar olduk. Annemizin margarinine, rakibin yağları piyasayı tarumar
etmesin diye usulca veda ettik.Yüreğimize taş bastık da, memleketten gelen halis muhlis ev yapımı
sucuğun yerine az baharatlı ithal salamı soframıza buyur ettik.
Aman rakip kazanmasın, aman oylar
ziyan olmasın, aman liderimiz küsmesin diye diye sandıklara gittik her
seferinde. Zaman zaman aslımızı inkar ettik. Zaman zaman hiç hoşlanmadığımız
kimselere oy verdik. Oy verilmesi için propaganda bile yaptık.
Biz rakip firmaya karşı
saflaştıkça o da kendi müşterisini hizaya sokmakta giderek ustalaştı. Pazarı teslim
etmemek için Çanakkale geçilmez taktiği uygulayarak yerini daha da sağlamlaştırdı.
Maazallah şeytana uyup da yanlış
bir tercih yaparsak ne mi oluyor? Zaman içerisinde birer matematik profesörüne
dönüşmüş olan yeni model siyasetçilerimiz seçimden önce yaptıkları bakkal
hesabı sandıktan çıkanla uyuşmayınca hatayı yaptıkları hesapta değil, o hesaba
uygun davranmayan seçmende, yani bizde buluyorlar. Kendilerine oy vermeyen
herkesi aptallıkla, sorumsuzlukla suçluyorlar. Aynaya bakıp kendilerine çeki
düzen vermek yerine seçmeni eğitmeye kalkıyorlar.
Bize de her seçimden önce
sandıkları kadar aptal olmadığımızı kanıtlamak için doğru tercihe mühür basmak
düşüyor. Her seçimden önce vicdanımızla baş başa kalıyoruz.
Ve ne yazık ki o doğru tercih hep
kötünün iyisi olmak zorunda kalıyor. En kötüsü gelmesin diye gönlümüzdeki iyiye
ihanet edip kötünün iyisine razı oluyoruz.
Oy vereceğimiz adayı googledan
araştırmak mecburiyetinde kalıyoruz. Zamanla severiz diye kendimizi
avutuyoruz.
Ehven-i şere razı oluyoruz. Ehven-i
şerin şerlerin en kötüsü olduğunu hiç düşünmeden;
Bir kez daha sandığa gidiyoruz…
Lerzan Özder, 25.06.2014, İstanbul
Lerzan Özder, 25.06.2014, İstanbul
“Ehven-i Şer şerlerin en kötüsüdür“ "Kötünün iyisi kötülerin en kötüsüdür" Mustafa Kemal Atatürk'ün
Sivas Kongresi'nde "Amerikan mandası" ve "İngiliz himayesi"
arasında hangisi ehveni şerdir diyerek tercih yapmaya çalışanlara verdiği
tarihi cevaptır. Cümlenin kaynağı hakkında başka rivayetler de bulunabilir
ancak Kemal Atatürk’ün kullandığı bağlam ruhuna en uygun olandır. Yazıda
kastedilen anlam da tam olarak budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fikirlerinizle katkıda bulunmak ister misiniz? Doğrudan buraya yazabilir, veya yazarın kendisine lerzanozder@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Yeni yayın eklendiğinde haberdar olmak isterseniz google+ ikonunu tıklamanız yeterlidir.