Bir
taraftarın ölümüne üzülmek için onunla aynı takımı tutmam gerektiğini de.
Bir uçak kazasından sonra ölen yolcular arasında Türk olmadığını öğrendiğimde hiç sevinmedim.
Bir uçak kazasından sonra ölen yolcular arasında Türk olmadığını öğrendiğimde hiç sevinmedim.
Dahil olmadığım azımsanamayacak miktarda grup ise nedense
bir başkasının acısını ya da sevincini paylaşabilmek için kimliğine bakmaya çok
yatkın. Dünyayı merkezinde olduğumuz bir
tepsiden ibaret gören, üzerindekilerin çemberin dışına yaklaştıkça yitip gitmesinde
bir mahsur görmeyen çok sayıda insan ve topluluk var. Yirmibirinci yüzyıl dünyasında bile...
Hayatın garip illüzyonlarından biridir kendini ve ait olduğu
grubu haklı saymak, acılarını ve sevinçlerini diğerlerinden fazla önemsemek.
Küçükken eteğinden ayrılmadığımız annemizin başına bir şey
gelmesi felaketimizdir. Biraz büyüyünce tuttuğumuz takımın renklerine sahip bir
atkı karşımızdaki şahsa sempati duymanın biricik nedeni olabilir. Girilmesi zor bir okulu kazanıp bitirmeyi
başardıysak o okulun sıralarından geçen herkes bizim için ayrıcalıklıdır.
Büyüyüp akıllansak da
ilkel kalan yönlerimizin başında bir yanıyla çok da insani olan o duygu gelir;
aidiyet. Ait olmak cazip bir şeydir. Bir kokteyl salonuna girdiğinde herhangi
bir masaya ilişmeden kendini güvende sanmaz çoğu kişi. Bindiği taksinin
sürücüsü bir trafik canavarından hallice olsa dahi kornayı yediğinde onu değil
korna çalan aracı suçlar. Bizim takım ne kadar oyunbozan olsa da tüm maçları bileğinin
hakkıyla kazanır hep. Biz yaşlanana kadar gençlere bir türlü hak ettiği fırsat
verilmezken yaşlandığımızda en akıllı
ama sözü dinlenmeyen yaşlılardır
gözümüzde.
Öte yanan gelişmişlik düzeyi arttıkça ,burada sözünü ettiğim
ne refah ne de eğitim düzeyi ile ilgili gelişmişlik, kişi daha büyük kümelere ait hissediyor kendini. Ait olduğumuz grup büyüdükçe bakış açımız daha
büyüyor. Önyargılarımız azalıyor. Empati yeteneğimiz artıyor. Fanatik
duyguların daha az esiri oluyor ve tepkilerimiz daha medeni biçimde
sergileyebiliyoruz.
Dünyayı başkaları ile paylaştığının bilincinde olan birey
için ortak payda milliyet olabilir mi?
Peki başkasının acılarını önemseyebilmek için aynı cinsiyete sahip olmak
gereklilik midir?
Asıl mevzuya gelelim;
Sahilde top oynarken ateş altında kalan bir çocuğa ağlayabilmek için onunla aynı dine mensup
olmak elzem midir? Bir insan hakları
ihlaline itiraz edebilmek için dindarlık vurgusu yapmak bir insan olarak sizi rahatsız etmiyor mu? Müslüman olmasalar o çocuklar için üzülmemiz yakışık almaz
mı? Yahut biz yeterince dindar değilsek onlar için barış istemeye hakkımız
olmayacak mı?
Eğer şiddeti
eleştirmek için ortak paydamız din olmak zorunda ise, o şiddeti
uygulayanların din gerekçesine nasıl itiraz ederiz? Eğer haksızlığa uğrayan birinin elini bizimle
aynı dine mensup diye tutacaksak ona bu gerekçe ile saldıranın davranışını
meşrulaştırmış olmaz mıyız? Bir mağdura
müslüman olduğu için sahip çıkarsak müslüman olduğu için onu dışlayanla nasıl
mücadele edebiliriz?
Bu dünyadaki ömrümüzü barış ve huzur içinde tamamlamaksa
niyetimiz, karar vermeliyiz:
Ortak paydamız nedir?
Bugüne kadar bizi
savaştan savaşa sürükleyen siyaset mi, cinsiyet mi, milliyet mi ya da din mi?
Yoksa bu dünyada yaşayayan herkesi eşit görmemizi sağlayacak başka bir ortak payda mı?
Yoksa bu dünyada yaşayayan herkesi eşit görmemizi sağlayacak başka bir ortak payda mı?
Her ırktan her milletten, her statüden insanı ve hatta yaşadığımız doğayı, tüm canlıları ve evreni içine alan koskocaman bir ortak payda bulmanın zamanı geldi de geçmedi mi hala?
Racih Tokaç anısına,
Lerzan Özder, 19.07.2014, İstanbul
Lerzan Özder, 19.07.2014, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fikirlerinizle katkıda bulunmak ister misiniz? Doğrudan buraya yazabilir, veya yazarın kendisine lerzanozder@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Yeni yayın eklendiğinde haberdar olmak isterseniz google+ ikonunu tıklamanız yeterlidir.