19 Temmuz 2014 Cumartesi

ORTAK PAYDAMIZ

Bir annenin acısını anlayabilmek için anne olmam gerektiğini hiç düşünmedim. 
Bir taraftarın ölümüne üzülmek için onunla aynı takımı tutmam gerektiğini de.
Bir uçak kazasından sonra ölen yolcular arasında Türk olmadığını öğrendiğimde hiç sevinmedim.  

Dahil olmadığım azımsanamayacak miktarda grup ise nedense bir başkasının acısını ya da sevincini paylaşabilmek için kimliğine bakmaya çok yatkın.  Dünyayı merkezinde olduğumuz bir tepsiden ibaret gören, üzerindekilerin çemberin dışına yaklaştıkça yitip gitmesinde bir mahsur görmeyen çok sayıda insan ve topluluk var. Yirmibirinci yüzyıl dünyasında bile...

Hayatın garip illüzyonlarından biridir kendini ve ait olduğu grubu haklı saymak, acılarını ve sevinçlerini diğerlerinden fazla önemsemek.  

Küçükken eteğinden ayrılmadığımız annemizin başına bir şey gelmesi felaketimizdir. Biraz büyüyünce tuttuğumuz takımın renklerine sahip bir atkı karşımızdaki şahsa sempati duymanın biricik nedeni olabilir. Girilmesi zor bir okulu kazanıp bitirmeyi başardıysak o okulun sıralarından geçen herkes bizim için ayrıcalıklıdır. 
 
Büyüyüp  akıllansak da ilkel kalan yönlerimizin başında bir yanıyla çok da insani olan o duygu gelir; aidiyet. Ait olmak cazip bir şeydir. Bir kokteyl salonuna girdiğinde herhangi bir masaya ilişmeden kendini güvende sanmaz çoğu kişi. Bindiği taksinin sürücüsü bir trafik canavarından hallice olsa dahi kornayı yediğinde onu değil korna çalan aracı suçlar. Bizim takım ne kadar oyunbozan olsa da tüm maçları bileğinin hakkıyla kazanır hep. Biz yaşlanana kadar gençlere bir türlü hak ettiği fırsat verilmezken yaşlandığımızda  en akıllı ama sözü dinlenmeyen  yaşlılardır gözümüzde. 

Öte yanan gelişmişlik düzeyi arttıkça ,burada sözünü ettiğim ne refah ne de eğitim düzeyi ile ilgili gelişmişlik, kişi daha büyük  kümelere ait hissediyor kendini.  Ait olduğumuz grup büyüdükçe bakış açımız daha büyüyor. Önyargılarımız azalıyor. Empati yeteneğimiz artıyor. Fanatik duyguların daha az esiri oluyor ve tepkilerimiz daha medeni biçimde sergileyebiliyoruz.
  
Dünyayı başkaları ile paylaştığının bilincinde olan birey için ortak payda  milliyet olabilir mi? Peki başkasının acılarını önemseyebilmek için aynı cinsiyete sahip olmak gereklilik midir? 

Asıl mevzuya gelelim; 

Sahilde top oynarken ateş altında kalan bir çocuğa ağlayabilmek için onunla aynı dine mensup olmak  elzem midir? Bir insan hakları ihlaline itiraz edebilmek için dindarlık vurgusu yapmak bir insan olarak sizi rahatsız etmiyor mu? Müslüman olmasalar o çocuklar için üzülmemiz yakışık almaz mı? Yahut biz yeterince dindar değilsek onlar için barış istemeye hakkımız olmayacak mı?
Eğer şiddeti  eleştirmek için ortak paydamız din olmak zorunda ise, o şiddeti uygulayanların din gerekçesine nasıl itiraz ederiz?  Eğer haksızlığa uğrayan birinin elini bizimle aynı dine mensup diye tutacaksak ona bu gerekçe ile saldıranın davranışını meşrulaştırmış olmaz mıyız?  Bir mağdura müslüman olduğu için sahip çıkarsak müslüman olduğu için onu dışlayanla nasıl mücadele edebiliriz?

Bu dünyadaki ömrümüzü barış ve huzur içinde tamamlamaksa niyetimiz, karar vermeliyiz:
Ortak paydamız nedir? 

Bugüne kadar  bizi savaştan savaşa sürükleyen siyaset mi, cinsiyet mi, milliyet mi ya da  din mi? 
Yoksa  bu dünyada yaşayayan herkesi eşit görmemizi sağlayacak başka bir ortak payda mı? 

Her ırktan her milletten, her statüden insanı ve hatta yaşadığımız doğayı, tüm canlıları ve evreni içine alan koskocaman bir ortak payda bulmanın zamanı geldi de geçmedi mi hala?  

Racih Tokaç anısına,
Lerzan Özder, 19.07.2014, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Fikirlerinizle katkıda bulunmak ister misiniz? Doğrudan buraya yazabilir, veya yazarın kendisine lerzanozder@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Yeni yayın eklendiğinde haberdar olmak isterseniz google+ ikonunu tıklamanız yeterlidir.