23 Temmuz 2014 Çarşamba

MÜTEVAZI VE ASİL MİSAFİRİMİZ, KANDİLLER

Çok dindar biri sayılmasam da dini ritüellerin son derece önemli olduğunu düşünürüm.  Sadece dinsel olarak değil, kültürel ve antropolojik alt metinleri vardır her dini ritüelin.
Yüzyılların imbiğinden geçerek günümüze kadar hayatını sürdüren her gelenek gibi, başka dinlerden, farklı kültürlerden etkilenerek değişir, gelişirler…
Her kültür ögesi gibi başlangıçtaki amaçları sorgulanmayan, tartışılmayan, üzerinde çok da konuşulmayan birer tabuya dönüşürler. Daha doğrusu dönüştürülürler.  
Hele ki bizim gibi Allahı sevmek ve onun tarafından ne çok sevildiğini kabul etmek yerine ondan korkmak ve korkutularak yönetilmek  üzere programlanmış bir toplum için dini her tören  anlamından çok biçimi üzerine titizlikle düşünülen birer resim gibi çerçevelenir, evin en yüksek duvarına asılır ve orada tozlanması beklenir.
Ben inancının kriterlerini kendi kendine belirleme hakkına sahip bir birey olarak ailemin ve zaman zaman kendimin dahil olduğu dini ritüeller üzerine düşünmekten keyif alıyorum.
Her biri bana nesiller öncesindeki atalarımdan birer hatıra gibi geliyor zira. Öldükten sonra geriye birakılan birer manevi miras. Üstelik anonim, isimsiz, kollektif ve eşsizler…
Söz gelimi kandiller…
Çocukluğumuzun o efsunlu Maarif takviminin birkaç sayfasına kutsiyet kazandırmış olan çok özel ama mütevazı günler. Bayramlar gibi davullu zurnalı değil de, vakur bir sessizlik içinde evimize giren. Aslında çoğu zaman eve bile girmeyip kapıdan komşunun getirdiği bir tabak lokma içinde gizlenen…
Evin reisini masrafa sokmak için yarışan iki bayram gibi şatafatlı değil ağırbaşlı bir tevazuyla arzı endam eyleyen.  Sofraları donatan yemeklerle değil, apartman boşluğuna yayılan  tereyağlı helva kokusuyla karşılanan…
Vaktiyle güllü kartpostallarla kutlanmayan, onuruna telgraflar çekilmeyen ama zamana ayak uydurup sms'le kutlanan, sosyal medyada paylaşılan birer ritüele dönüştüler…  Mahyalarda bile kandillere ismini veren  ucundaki alevle etrafını aydınlatan yağlı sicimler yerine elektrikli ampuller ve hatta led ışıkları kullanılıyor artık.  Ama kandiller nesilden nesle  birer meşale gibi elden ele taşınıyor hala.
Kuranı kerimde yalnızca Kadir gecesinden bahsedilirken, her biri farklı bir öyküye ve göreve sahip Regaip, Miraç ve Berat kandilleri eklenmiş hicri takvime.  Bazı din alimleri bu günlere özel bir önem atfedilmesinden bile rahatsız olmuşlar. Her günün birbirinden değerli olduğunu savunan günümüz feylesoflarına bir selam çakarcasına.  

Gelenekle dinin sınırlarının iyiden iyiye kaybolacağı kadar uzak bir geççmişten günümüz müslümanlarına bir hediyedir kandiller.

İnsanın kendisi ile başbaşa kaldığı günler. 

Anneyi ve babayı hatırlamak için vesile,

Kırgın gönülleri tamir etmek için bir fırsat,

Hayatın koşuşturmasından yorulduğunuzda soluklanmak için bir durak,

Tanrıyla başbaşa kalmak için sessiz bir sunak gibidir kandiller...

Geçmişle bağ kurmamıza vesile olurlar, geleceğe umutla bakmamıza... 

Çevremizle selamı, bir minik tabak tatlılığı, bir gülümsemeyi paylaşmamıza.

Geçmişlerimizle helalleşmemize, onları iyilik ve güzellikle anmamıza... 

Ölümün bir son değil başlangıç olduğunu hatırlatır,

Günü geldiğinde hepimizin ebedi bir dünyada buluşacağına inancımızı tazelerler.

Kandiller  mütevazı ve asil misafiridir evlerimizin.

Kendimize çeki düzen vermemize, yaşamımızı sorgulamamıza ve insan olarak görevlerimizi hatırlamamıza birbirimizi anlamaya yardımcı olurlar.  

Sevginin bu dünyadaki tek kalıcı şey olduğunu kulağımıza fısıldarlar...
   
Kandiller, meleklerin evimizle birlikte kalbimize misafir olduğu çok özel günlerdir. 

Dünya durdukça sönmesin yüreklerimizin içindeki kandiller…


Lerzan Özder, 23.07.2014, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Fikirlerinizle katkıda bulunmak ister misiniz? Doğrudan buraya yazabilir, veya yazarın kendisine lerzanozder@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Yeni yayın eklendiğinde haberdar olmak isterseniz google+ ikonunu tıklamanız yeterlidir.