Ya da izlediğiniz bir maçın en heyecanlı anı?
Unutamadığınız bir seçim zamanı?
Ya en sevdiğiniz eğlence mekanı?
Son anda yakaladığınız uçağın heyecanı?
Doktordan duyduğunuz o rahatlatıcı tanı?
Bu soruların sorulmasıyla beraber hafızanızda yer alan zaman tünelinde dev bir perde açılır
ve üzerinde en net ve pürüssüz haliyle o kıymetli an belirir. Hiçbir fotoğraf makinesinin çekemeyeceği
netlikte ve evet üstelik hiçbir kameranın çekemeyeceği hareketlilikte bir kadrajdır o.
Hiç bir video çekiminin yapamayacağı şekilde anın içindeki
hareket kayıtlıdır orada. Yüzlerde mimikler donuk değildir. Dokunduğunuz nesnenin yumuşaklığını da
ortamda var olan kokuyu da içine hapsetmiştir o kare. Varsa müzik, şen kahkahalar… Son anda basılan bir frenin çıkardığı acı cıyaklamalar… Hava sıcaksa
alnınıza dökülen ıslak damlalar… Sıcak bir şöminenin başında geçirilmiş en
romantik zamanlar…
Her yıl katlanarak ilerleyen teknolojinin asla erişemeyeceği devasa saklama kapasitesiyle anıları en taze haliyle rafında yıllarca bozulmadan koruyabilen bir çekim kalitesi…
“Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür.” derler ama
inanmayın. Hatırlanmaya değer her şey
gözlerimizle saçlarımız arasındaki o gizli hazinede en saf haliyle korunur. Ta
ki bizler ebediyete intikal edene kadar.
Peki bu kadar muhteşem bir aygıta sahipsek niçin her
gördüğümüz şeyin, her bulunduğumuz yerin fotoğrafını beynimize göre son derece ilkel makinelerle
çekmeye ve bir hard diske kaydetmeye çalışma gayretimiz niye? Sadece
başkalarıyla paylaşmak arzumuzdan kaynaklanmıyor elbette… Her şeyi bir bir kaydetme temayülümüz…
Unutmaktan korktuğumuz için olmasın?
Korkarım ki öyle…
Unutmaktan korktuğumuz şeylerin fotoğrafını çekip duruyoruz biz faniler. Zira
gerçekten hatırlanmaya değer olan ne varsa beynimizdeki en gelişmiş fotoğraf
makinesi ve en muazzam arşivde derhal yerini buluyor zaten.
Vücudumuzun kumandanı beynimizin hatırlamaya değer bulmadıklarını paketleyip arşivlemek ise teknoloji devlerine düşüyor. Beynimizin hatırlama lüzumu dahi hissetmediği bir yığın anıyı dosta düşmana göstermek ve en azından fotoğraflara bakıp hatırlamak için tonla servet harcıyorlar veya daha da fenası harcatıyorlar bize. Kapitalizm hiç ihtiyacımız olmayan bir güdüyü harekete geçiriyor ve çöpe atılmak üzere geçici hafızaya depolanan anları fotoğraflayıp saklamamız için bize baskı yapıyor.
Vücudumuzun kumandanı beynimizin hatırlamaya değer bulmadıklarını paketleyip arşivlemek ise teknoloji devlerine düşüyor. Beynimizin hatırlama lüzumu dahi hissetmediği bir yığın anıyı dosta düşmana göstermek ve en azından fotoğraflara bakıp hatırlamak için tonla servet harcıyorlar veya daha da fenası harcatıyorlar bize. Kapitalizm hiç ihtiyacımız olmayan bir güdüyü harekete geçiriyor ve çöpe atılmak üzere geçici hafızaya depolanan anları fotoğraflayıp saklamamız için bize baskı yapıyor.
Psikoloji biliminin çözmüş olduğu gibi sadece ve sadece en
iyi ve en kötü anılarımız hatırlanmakta. Geri kalan ne varsa, doğrudan
çöpe atılmakta. Yaşamda kalma dürtülerimiz bunlardan fayda ummamaktalar zira.
Bize lazım olan yegane datalar zor
durumlarla nasıl başa çıktığımız ve mutlu anlara ulaşmak için nasıl
çabaladığımızla ilgili olanlar. Geri kalan her şey detay...
İletişim devlerinin her gün daha iyisini
üretmek için yarıştığı fotoğraf makinelerinin tek amacı sadece vasat
anılarımızı biriktirmek, anlayacağınız.
Baştaki sorulara dönmek istiyorum izninizle… O cümlelerin işaret ettiği hangi anıyı
hatırlamak için bir fotoğraf karesine ihtiyaç duydunuz? En esaslı, en komik, en heyecanlı ve en güzel
anılarınız hala ve hala beyninizdeki arşivde beklemiyor mu?
Hadi dürüst olun…
Şurada biz bizeyiz…
Lerzan Özder, 13.06.2014, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fikirlerinizle katkıda bulunmak ister misiniz? Doğrudan buraya yazabilir, veya yazarın kendisine lerzanozder@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Yeni yayın eklendiğinde haberdar olmak isterseniz google+ ikonunu tıklamanız yeterlidir.